Çocuklarla Londra Gezisi

Bir Sonbahar Klasiği: Aileler İçin Londra Gezisi

 

Kasım ayında okullar eğitime bir hafta ara verecek… Bu tatil için ailelerin en çok tercih ettiği yurtdışı destinasyonlardan biri de hiç şüphesiz Londra oluyor. Değişen kurlar ve el yakan otel fiyatları nedeniyle seyahatleri 3-4 gün aralığında tutmak isteyenlerin sayısı ise bir hayli fazla. Biz de Londra gibi büyük ve eğlenceli bir şehirde kısa zamana sığdırılarak yapılabilecek; miniklerin hem keyif alıp hem de fazla yorulmadan şehri tanıyabilecekleri en eğlenceli ve öncelikli aktiviteleri sizler için listeledik:

Kırmızı çift katlı oyuncak otobüslerle oynamayan çocuk var mıdır? İşte Londra gezisine şehrin sembollerinden biri olan bu otobüslerin hep birlikte gerçeğine binip panaromik bir tur atarak başlayabilirsiniz. Şehirde “hop on/hop off otobüsler” olarak da adlandırılan bu gezi türü, eğlenceli olduğu kadar bilgilendirici bir aktivite olarak da karşımıza çıkıyor ve ailenin her yaştan üyesi için başlı başına bir keyif oluşturuyor. (hatta daha da ileri gitmek isteyenler için şehirde çay partili çocuk otobüs turları bile var : Peppa The Pig Afternoon Tea Bus Tour ve B.Bakery’s Afternoon Tea Bus Tours olarak gitmeden önce internet üzerinden aratıp yerinizi ayırtabilirsiniz. )

Otobüs turunuzu aldınız; ailece gezindiniz, verilen bilgileri dinlediniz, belki keyifli fotoğraflar çektiniz, şehir hakkında genel bilgi sahibi oldunuz. Tamam ama artık güzeller güzeli eserlerden birinde “hop” diye o kırmızı otobüsten inme vakti! Bunun için gezinize Westminister Sarayı-Houses of The Parliament-Big Ben bölgesinden başlamanız uygun olacaktır. Burada miniklere Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası’ndan oluşan İngiliz Parlamentosu’na ev sahipliği yapan önemli bir yapıyı tanıtabilir; Big Ben’in ise dünyanın en büyük ikinci dört taraflı saati olduğu bilgisini verebilirsiniz.

Aile gezilerinin klasiklerinden olan “Yeter, yürümekten yorulduk” şikayetleri başladıysa o zaman Thames Nehri Turu’nun tam zamanı! Thames Nehri’nde Westminister’dan başlayan bir turistik bota binebilir ve rehber eşliğinde Parlamento Binası, Big Ben ve Tower Bridge gibi Londra’nın en önemli binalarını görebilirsiniz. Vardığınız nokta olan Greenwich’te bottan inerek başlangıç meridyeninin geçtiği yeri görebilirsiniz. Burada kraliyet rasathanesi Royal Observatory’i gezebilirsiniz. İlk teleskopun hikayesinden zaman ölçümüne, astronominin zaman içindeki gelişimine pek çok hikayeyi burada dinlemeyi unutmayın. Bu turları da gitmeden önce “City Cruises” web sayfasından detaylı incelemenizi tavsiye ediyoruz.

Gelelim çocukların en merakla beklediği bir diğer deneyime: Buckingham Palace önünde kafalarında tüylü şapkalarıyla kraliyet muhafızı askerlerinin nöbet değişim töreni! Nöbet değişim seremonisi her gün 11.30’da gerçekleşiyor. Töreni izleyebilmek için en azından yarım saat önce orada olmanızda fayda var. Buckingham Sarayı’nın üzerindeki bayrak göklerde dalgalanıyorsa Kralın sarayda olduğu bilgisini de çocuklarınızla paylaşıp ayrı bir heyecan yaratabilirsiniz. (Sonuçta kim masallardaki kralı gerçekten görme ihtimalinden heyecan duymaz ki?)

Oralara kadar gitmişken Trafalgar Meydanı’nı da aradan cıkartın ve 51 metre yüksekliğindeki Amiral Nelson heykeli ve ayak ucunda yer alan 4 dev bronz aslan heykelini, kocaman fıskiyeli bir havuzun yer aldığı Trafalgar Meydanı’nı tüm detaylarıyla keşfedin derim. Aslanlar mutlaka çocukların ilgisini çekecektir.

Akşam olduysa gelelim Covent Garden’a… Covent Garden; çeşitli cafe ve restoranlar, leziz dondurmacılar, tasarım çiçekçiler, mini butikler, müzisyen ve sokak sanatçıları ile dolu. Civarı da ünlü müzikallerin sahne aldığı tiyatrolarla çevrelenmiş. Çok renkli, çok hareketli ve çok kalabalık; ve bir o kadar da eğlenceli bir yer. Burada bütçenize göre İngilizlerin meşhur “fish&chips”inden yiyebilir, üzerine güzel bir dondurma söyleyip sokak sanatçılarının gösterilerini izleyebilir ve akşamı çocukların da çok seveceği bir müzikalle taçlandırabilirsiniz.

İster kırmızı otobüsle gezinirken; isterseniz de atraksiyon noktaları arası bir ileri bir geri koşuştururken olsun; önünden geçerken mutlaka farketmeniz gereken binalardan birisi de St. Paul Katedrali olmalıdır. Zira burası 1965 yılında Churchill’in cenaze töreninin yapıldığı ve 1981 yılında Prenses Diana ile Prens Charles’ın evlenmiş oldugu yerdir. (Tamam kabul ediyorum burası çocuklardan çok biraz daha anneler icin önem taşıyor olabilir, siz yine de not edin.)

“London Bridge Is Falling Down Falling Down!..”

Sıra geldi mi “Tower Bridge”e? 1894’de inşa edilen köprü, Victoria döneminde yapılmış ve bu dönemin mühendisliğinin en güzel örneklerindendir ve Londra’nın sembolü olmuştur. Yani siz de şehir mıknatısları koleksiyonu yapanlardansanız -ki umarım öylesinizdir, çünkü bu gerçekten de harika bir hatıra serisi oluşturuyor üstelik çok da cüzi rakamlara yapılabilecek bir koleksyion-  Londra’dan alacağınız magnetin üzerinde bu açılır kapanır kule köprüsünü görmeniz kuvvetle muhtemel.

Thames Nehri‘nin kuzey kıyısında bulunan kalenin yapılışının asıl amacı, burayı kraliyet sarayı ve saray suçlularının tutulacağı bir tutuk evi olarak kullanmakmış. Kale bunların yanı sıra, idam ve işkence merkezi, cephanelik, devlet hazinesi, hayvanat bahçesi, darphane ve gözlemevi olarak da hizmet vermiş. Burada her gün yarım saat ara ile başlayan yaklaşık 1 saat süren ve kale hakkında hüzünlü hatta ihanet dolu hikayeler anlatılan turlar da düzenlenmekte. (Bunu da “internetten biraz daha araştırayım…” diyenler Yeoman Warder Guided Tours olarak aratabilir.) Bu arada Tower of London’da en fazla ilgi çeken bölümün, kraliyet ailesine ait mücevherlerin sergilendiği “Crown Jewels” bölümü oldugunu da belirtelim.

“Kısıtlı Zamanda Londra’da Hangi Müzeleri Gezelim; Hangisinin Önünden -Bu Defalık- Sadece Geçip Gitmekle Yetinelim?

Evet Londra gerçekten de dünyada en çok müze barındıran kentlerden biri. Bunların bir çoğu da dünyaca ün yapmış ve gerçekten de etkileyici yerler. Ama hepsini tek seyahatte gezmeye insanın ne zamanı; ne de enerjisi yeter! Hele ki yanımızda ailenin çabuk yorulup sıkılan minik bireyleri de varken. Ama size iyi bir haberim var: Londra’daki bu en muhteşem müzelerin birçoğunun girişi ücretsiz! Sadece kapıdaki her mevsim aşşşşırı ama aşırı uzun olan kuyruklardan hızlıca sıyrılabilmek adına lütfen her müzenin web sayfasını gitmeden önce ziyaret edip bilet ayırtmayı; böylelikle tatilinizi kuyruklarda heba olmadan geçirmeyi atlamayın.

O zaman ilk olarak Natural History Museum’dan başlanmalı bu müzeleri gezmeye. Bu Doğa Tarihi Müzesi’nde artık şehrin simgesi haline gelen ve “Dippy” adını taktıkları dev diplodocustan T-rex kafasına yüzlerce fosil, maket ve yerleştirme, çocukları tarih öncesine ışınlıyor. Natural History Museum’da çocuklar; türlerine göre hayvanlar, dünyanın oluşumu, geçmişten bugüne doğa tarihi gibi pek çok konuda unutamayacakları bilgiler ediniyorlar.

Oradan da eğer hala enerjiniz kaldıysa -çünkü sayacağım tüm bu müzelerin gerçekten ama gerçekten çok büyük olduklarının önemle altını çizmek isterim- Science Museum’a (Bilim Müzesi) geçebilirsiniz. Bu müze bilimsel gelişmeleri tarihi bir sırayla sergiliyor. Astronomi, tıp ve matematik gibi farklı alanları olan müze, hem yerleştirmesi hem sergilenen örnekleri ile çocukların ilgisini çekiyor. Astronomiye, teknik konulara veya fiziğe meraklı çocuklar interaktif ekranlardan merak ettikleri konulara dair bilgi alabiliyor. Farklı istasyonlarda fiziğin temel prensiplerini öğrenebiliyorlar. Dünyanın ilk jet motoru ya da Apollo 10 uzay kapsülü gibi bilim tarihinde önemli yer tutan ögeleri görüp deney alanlarını, VR deneyimi, G-force gibi biletli etkinliklerle test edebiliyorlar.

Ertesi gün ise resme ilgi duyan çocuklarınızı National Gallery’e götürüp pek çok ressamın dünya çapında tanınan eserlerini yakından görmelerini sağlayabilirsiniz. National Gallery’de kimi günlerde çocuklara özel hazırlanmış turlar ve atölyeler de yapılıyor. Çocukların bir yandan oyun oynarken bir yandan galerileri ve resimleri keşfettiği bu müzenin de ücretsiz olduğunu hatırlatalım.

Şehrin bir diğer sembolü de elbette British Museum. 1753 yılında kurulan dünyanın en eski müzesi günümüzde dünyanın her köşesinden gelen parçalarla dolu. Mısır Mumyaları, “Lindow Adamı”, Sutton Hoo hazinesi görülmesi gereken parçalardan sadece bazıları.

Yine Londra deyince herkesin aklına ilk gelen müzelerden biri de Madame Tussaud oluyor. İçeriği günümüzde artık herkesçe malum olan ve ünlü simaların balmumu heykelleriyle dikkat çeken müzenin kentte girişi ücretli olan az müzeden biri olduğunun da altını çizmek isterim.

Londra’nın bir diğer güzelliği de şehirde, yoruldukça kendinizi atıp ailece oyunlar oynayıp dinlenebileceğiniz bolca parkın mevcut olması. Baştan söylediğimiz gibi zamanınızın kısıtlı olduğunu düşünerek bunlar arasında öncelikle Hyde Park’ı ziyaret etmeniz mantıklı olacaktır. Parkın göletlerinde pedallı bot kiralayabilir; sincaplar, ördekler ve kuğularla karşılaşabilirsiniz. Buraya kadar gelmişken parkta Diana Memorial Fountain’ı görmeyi de unutmayın.

Londra’nın Gözü Onun Üzerinde!

Evet London Eye’dan bahsediyorum. Bu dönme dolap, Londra ile Thames Nehri’nin güzel manzaralarını görmek için harika bir yer. Bu dev dönme dolap üzerinde büyük kapalı cam bölmelere yerleşip manzaranın tadını çıkartmanız için oldukça yavaş dönen London Eye’da 1 tur dönüşü yaklaşık 30 dakika kadar sürüyor. 135 m yüksekliğindeki London Eye, kentin 2000 yılı kutlamalarının bir parçası olarak inşa edilmiş.

Londra’da bunlar dışında yapabileceginiz ve her çocugu mutlu etmesi garantili diğer  beş aktiviteyi de şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Regent Street’te yer alan 7 katlı dev oyuncak mağazası Hamley’s’e gidip dünyanın en eski ve en büyük oyuncak mağazasını görün. Çocuklar kadar siz de şaşıracaksınız! Her katında binbir çeşit oyuncakla karşılaşabileceğiniz bu mağazada çocukları havada uçuşan boomeranglar, ansızın karşınıza çıkan sihirbazlık gösterileri ve intreaktif oyunlar karşılıyor. Mağazaya her yıl yaklaşık 5 milyon ziyaretçi geliyormuş! Rahmetli kraliçenin bile çocuklarının oyuncaklarını bu efsanevi mağazadan aldığı söyleniyor!
  • Leicester Square‘de karşılıklı yer alan M&M World ve Lego Mağazalarını gezin! (Buradaki M&M, aynı zamanda Avrupa’nın en büyük çikolata mağazası olma özelliğini de taşıyormuş.) 4 kata yayılmış olan mağazada ziyaretçiler, sevilen M&M karakterleriyle tanışabilir, 1960’lı yıllardan kalma ikonik bir Londra Otobüsü ile fotoğraf çektirebilirler.

Leicester Square’deki LEGO’nun ise gezegenin en büyük Lego mağazası oldugu söyleniyor. İki katlı ve 914 metrekarelik bu magaza Londra’nın ünlü saat kulesi Big Ben‘in devasa bir LEGO modeline de sahip. 6.53 metre yüksekliğe kadar yükselen bu LEGO Big Ben, geceleri aydınlatılıyor.

  • Ingiltere yeni nesil için biraz da Harry Potter demek oluyor… Sizin evdekiler icin de durum buysa, Londra’ya kadar gelmişken Harry Potter filmlerinin çekildiği Watford’da bulunan Harry Potter Warner Bros Stüdyoları’nı zıyaret edebilirsiniz. Burada Hogwarts Express’ini, yatakhaneleri ve dersliklerini görüp, Harry Potter efsanesini hep birlikte yeniden yaşayabilirsiniz. Ayrıca filmin en ünlü setlerinden biri olan Kings Cross tren istasyonuna gidip filmde Harry Potter dünyasına giriş kapısının olduğu Platform 9 ¾ nolu peronda mutlaka fotoğraf çektirmelisiniz.

  • Ama “yok bizimkiler Harry Potter’cı değil; onlar Shrek sever…” diyorsanız; o zaman “Shrek’s Adventure” tam size göre bir theme park. Far Far Away krallığına adım atıp uzman rehberiniz eşek ile sesler, özel efektler ve animasyonlu maceralara atılmanız ve Shrek’in dostlarıyla ve diğer Dreamworks karakterleriyle tanışmanız da mümkün.

Herkese şimdiden iyi tatiler!

 

Bu yazı Nilsu Emre tarafından hazırlanmıştır.